İLETİŞİMSİZLİK MÜMKÜN DEĞİLDİR

Hiç iletişim kurmadan geçirdiğiniz bir gün oldu mu?
Sevdiklerimizden uzakta kendimizle baş başa kaldığımız bu günlerimizde çok sıklıkla yaşadığımız bir duygu olsa gerek iletişimsizlik. Sahi gerçekten var mı iletişimsizlik? Tam da bu konu hakkında bir söz var bahsetmek istediğim. Paul Watzlawick der ki; "İletişimsizlik mümkün değildir."
Bu, insan yaşamını sürdürmesi için gereken temel ihtiyaçlardan birisi gibi mi? diye sormadan geçemiyorum. İnsan, yaşamının ilk evresinden ölünceye dek her daim iletişim kurarak yaşar. Bu döngü öncelikle insanın kendisiyle kurduğu iletişim ile başlar. Kişi, yalnız geçirdiği anlarda iç sesi ile konuşur, tartışır, hayatı hakkında kararlar alır. Bireyin kendisiyle başlayan doğru iletişimi süreci güçlendirir ve kendini sevmesini, doğru tanımasını, çevresindeki insanlarla bazen de hayvanlar veya bitkilerle iletişim halini sürdürmesini sağlar.
Dilimizin söylemediğini bedenimiz söylüyor!
Oysa hepimizin vardır söylemek isteyip söyleyemedikleri. Peki buna iletişimsizlik diyebilir miyiz? Aksine iletişim kurma yöntemlerinden en etkilisi desek? İnsan söyledikleriyle değil de söyleyemedikleriyle daha çok şey anlatmaz mı? Bir çoğumuzun yaşadığı o suskunluk hâli ile elbette birçok şeyi sözsüz olarak ifade edebiliriz. Biz sussak dahi bedenimiz konuşacaktır.

ABD'nin UCLA Üniversitesi'nden Profesör Albert Mehrabian’ın iletişim çalışmasına göre, yüz yüze iletişimde beden dili %55, ses ve konuşma %38, kelimelerin ise sadece %7 etkili olduğu belirtiliyor. Bu durumu yaşıyor olmamız ise Paul W.’nin sözünü destekler niteliktedir. İletişim kurmadığımızı düşündüğümüz anda dahi iletişim sarmalının içindeyiz.
Bahsetmek istediğim son bir hikâye daha...

Annesi doğuştan işitme engelli olan bir bilim insanının hikâyesi. Dedesi ve babası yıllarını işitme engellilere adamıştı. İşitme engelliler duymasa da konuşmayı öğretmenin yollarını arayan babası vefat edince çalışmaların devamlılığını sağlamak ve tanıtmak için çabaladı. Bir süre ABD’de işitme engellilere dil öğretmeni yetiştiren okulda çalıştı. Daha sonra kendi okulunu kurdu. Kısa sürede tanındı. Oxford Üniversitesi'ne konuk öğretmen olarak davet edildi. İngiltere’de Alman Hermann von Helmholtz adlı bilginin işitme fizyolojisine dair bir kitabını okudu. Müzik sesinin bir tel aracılığı ile aktarılabileceği düşüncesi üzerinde yoğunlaştı. İngiltere'den döndükten sonra, Boston Üniversitesi İnsan Sesi Fizyolojisi dalında profesörlüğe getirildi. Kuramsal bilgilerini teknik destekle yaşama geçirmeye ve işitme engelliler için duymalarını sağlayacak aletler yapmaya girişti. Thomas Watson adlı bir elektrik mühendisi ile birlikte çalışmaya başladı. Watson ile birlikte 1875 yılında sesin tel üzerinden bir başka yere gittiğini ortaya çıkardı. Ancak ses anlaşılmaz bir durumdaydı. 7 Mart 1876 günü cihazın patentini aldı. Deneyler sırasında üstüne dökülen asidi temizlemeye yardımcı olması için ortağına "Bay Watson buraya gelin, sizi görmek istiyorum." diyerek seslendi ve bu sesle onlar farkında olmasalar dahi 10 Mart 1876 günü ilk görüşme gerçekleşti. Zorlu geçen günlerimizde birbirimizle iletişim kurmamızı sağlayan, sizlerin de tahmin ettiği gibi telefonun mucidi Alexander Graham Bell'di bu bilim insanı.
Hayata dair öğreneceğimiz çok şey olduğuna inanıyorum..
İnsanlık her daim iletişime ihtiyaç duymuş, yalnızca yüz yüze değil iletişimin birçok yöntemini kullanarak sürecin devamlılığını sağlamıştır.
İletişimsizliğin mümkün olmadığı bir zamanda yaşıyoruz. Tanıdıklarımızı, dostlarımızı, sevdiklerimizi her ne kadar yakından göremesek de birçok farklı sosyal medya ağlarını kullanarak görür hale geliyor ve iletişim kurabiliyoruz. Bize sunulan bunca imkan varken, yakından görmenin, birlikte vakit geçirmenin ne de kıymetli olduğunu öğrenmişken hâlâ aşamadığımız birçok olumsuz durumla mücadele ediyoruz. Anlamak yerine anlamamayı, ötekileştirmeyi, yalnızlaşmayı, daha az insan tanımayı tercih eder hale geliyoruz. İletişimsizlik mümkün değilken bizler duvarlar örmeyi, anlaşılmamayı tercih ediyoruz. Çoğu zaman bir çocuğu, bir kadını veya bir sokak hayvanını görmezden geliyoruz. Televizyonların, telefonların etkisinde kalıyor, hayatın yalnızca bize sunulan sanal dünya ile ibaret olduğuna inanır hale geliyoruz. Bu süreç insanı daha da yalnızlaştırıyor ve anlaşılmaz hale getiriyor. Bizler bu süreci iletişimin en iyi hali olan sevgi, saygı, empati duyguları ile değiştirmeliyiz. Yaşadığımız dünya işte o zaman daha yaşanılası hale gelecektir.

Bir şiir ile yazımı sonlandırmak istiyorum
Yola çıkınca her sabah, Bulutlara selam ver. Taşlara, kuşlara, atlara, otlara İnsanlara selam ver. Ne görürsen selam ver. Sonra çıkarıp cebinden aynanı Bir selam da kendine ver. Hatırın kalmasın el gün yanında Bu dünyada sen de varsın! Üleştir dostluğunu varlığınla, Bir kısmı seni de sarsın.
Üstün Dökmen
Kaynakça: grahambell.org.tr / Vikipedia